“`html
Edirne Cezaevi’ndeki Selahattin Demirtaş’tan Yeni Paradigma Açıklaması
Edirne Cezaevi’nde tutuklu olan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, yeni çözüm sürecine dair ortaya çıkan paradigmanın “Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürtlerin de devleti” şeklinde belirlendiğini ifade etti.
Demirtaş, qad.institute için yazdığı yeni köşe yazısında, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli‘nin çağrısıyla gelişen yeni çözüm sürecine ilişkin görüşlerini paylaştı. Geçmişteki Kürt isyanlarına ilişkin tarihsel bir değerlendirme de yapan Demirtaş, günümüzde her iki tarafın da yeni bir paradigma geliştirmesine ihtiyaç duyduğuna dikkat çekti. Yeni paradigmayı, “Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürtlerin de devletidir” şeklinde tanımlayan Demirtaş, şunları belirtti:
“Şu anda, tüm Orta Doğu’yu ve gelecek yüz yılı etkileyecek önemli bir barış sürecine doğru adım adım ilerliyoruz; ancak herkes bu durumdan temkinli.”
Önümüzdeki kritik bir seçim ve olası anayasa değişiklikleri bulunduğunu hatırlatan Demirtaş, siyasi ittifaklar ve kutuplaşmalar sebebiyle tarafların birbirine güven duymadığını vurguladı. Bu ise günümüzün en önemli gerekçelerinden biri olarak öne çıkıyor.
“Hiç kimsenin adına konuşma yetkim yok ama ‘paradigma değişikliği’ teriminin ne anlama geldiğini yorumlama hakkım var,” diyen Demirtaş, kendi görüşlerini paylaşmak istediğini aktardı.
Geçen yüzyılın başında Anadolu’daki Müslüman halkların ortak yürüttüğü Kurtuluş Savaşı’nın ardından kurulan yeni cumhuriyetin Kürtleri dışladığını belirten Demirtaş, bu durumun isyan hareketlerine yol açtığını kaydetti. 1925’teki Şeyh Said isyanından bugüne kadar 20’den fazla isyan çıkmış ancak Kürtler kendi devletlerini kurmaktan başarılı olamamışlardır.
Devletin, bu süreçte tamamen “Türk devleti” olarak şekillendiğini ve büyük bir güce dönüştüğünü söyleyen Demirtaş, Kürtlerin bağımsız bir devlet kurma çabalarının yanı sıra asimilasyona karşı direndiklerini de belirtti. Yüz yıl içerisinde, Kürtlerin Anadolu’ya ve Trakya’ya dağılmalarının ardından çeşitli şehirlerde “yerli” hale geldiklerini ifade etti.
Devletin bu asimilasyon sürecine rağmen Kürtleri içinde barındırdığını anlatan Demirtaş, artık Kürtleri Türklerden ayırmanın imkansız hale geldiğini vurguladı. Bu durum, Türkiye’nin sosyolojik yapısının diğer komşu ülkelerden farklı olduğunu ortaya koyuyor.
Gelinen aşamada, hem küresel hem de bölgesel risklerin de etkisiyle yeni bir paradigmanın gerekliliği açıktır. Geçmişteki alışkanlıkları ve kalıpları yıkmak zor olsa da, bu süreç cesaret ve kararlılık gerektiriyor. Aksi takdirde, geçmişte kaybettiğimiz değerlere yenilerini eklemekten kaçınamayız.
Öcalan ve Bahçeli, bu konuda cesaret gösterirken büyük risk almaktan çekinmiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu iradenin yanındayken, CHP’nin Genel Başkanı Özel de çözüm sürecine dahil olmaktan yana.
Biz hapiste olsak da, barış için çabalamak bizim görevimizdir. Barışın güzelliklerine inanarak, güvenle hareket etmeli ve bu sürecin gereğini yapmalıyız.
Yeni paradigmaya ilişkin netlik kazandırmak gerekirse, Kürtler kendi devletlerini kuramadıkları gibi Türkiye’nin her köşesine yerleşip entegre olmuşlardır. Devletin de bu durumu kabullenerek yeni bir yaklaşım geliştirmesi kaçınılmazdır:
Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürtlerin de devletidir.
Türklerin “Bu zaten böyle değil mi?” ya da Kürtlerin “Asla mümkün olmayacak.” şeklinde itirazlarını anlamak mümkündür. Ancak Kürtler, kimlikleri, dilleri ve kültürleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci sınıf yurttaşları olmalıdırlar. Geçmişteki gibi dillerini ve kimliklerini gizlemek zorunda kalmadan, ayrımcılığa uğramadan bu devletin bir parçası olarak yaşamaya hakları vardır.
Günümüzde pek çok kişi, hala acıların taze olması nedeniyle bu durumu zor kabul etse de yeni paradigmaya hazırlıklı olmalıyız. Türklerin de kaygılarını gidermek adına bu sürece destek vermeleri gerekmektedir.
Devlet, artık tekçi ideolojiyi bir kenara bırakmalı ve Kürtlerin dillerine, kültürlerine ve kimliklerine gerekli saygıyı göstermelidir. Bu durum, anayasal ve yasal güvence altına alınarak eşit yurttaşlık temelinde bir entegrasyon sağlanmalıdır.
Demirtaş, bu yeni paradigmadan anladıklarını ve bunun Erdoğan ile Bahçeli tarafından desteklenmekte olduğunu ifade ederken, Öcalan’ın “PKK’nin kendini feshetme çağrısı” da bu iradeyi pekiştiriyor. Çünkü insan, kendi devletine silah doğrultmamalı; devlet de kendi vatandaşına ayrımcılık yapmamalıdır.
Türk-Kürt ittifakı bu temelde kurulmalı ve Suriye, Irak ve İran’daki Kürtler de bu durumdan olumlu etkilenmelidir. Artık hiçbir Kürt, Türkiye’nin düşmanı olmaktan çıkacak ve Türkiye, tüm Kürtlerin devleti olacaktır.
Bölgesel istikrar, barış ve emperyal oyunları boşa çıkarmanın tek yolu budur. Bu durum, Türkiye’yi ve Kürtleri güçlendirecek, tüm halkları daha ileriye taşıyacaktır.
Korkuları ve eski kalıpları aşarak, birlikte yeni bir yola girmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti devleti hepimizin devletidir; buna inanmamız ve demokrasiyi geliştirmek için birlikte çalışmamız gerekiyor.
Barış süreciyle kazançlı çıkacağız. Sürecin tüm paylaşımlarıyla, birbirimizi daha da büyüteceğiz.
Öcalan’ın çağrısı üzerine yaşanan tartışmaların, kişisel görüşler çerçevesinde değerlendirildiğini ancak bunun yanında gerekliliklerin de göz önüne alınması gerektiğini unutmayalım. Kötü koşullarda silahların nasıl bırakılacağı ve bu sürecin hukuksal boyutları üzerine netlik kazandırmak önemli.
Öcalan, PKK kongresine katılacak mı? Bu gibi sorular üzerine mevcut iletişim araçları içerisinde mesaj gönderecektir. Ancak İmralı’ya olan ziyaret kısıtlamalarının sona ermesi gerektiği aşikardır.
Türkiye’nin bölünme riski var mı? Tam tersi, Türkiye daha da güçlenerek, demokrasi ve huzur yolunda ilerlemekte.
Türkler ve Kürtler neden aynı anda seviniyor? Bunun sebebi, geçmişteki olumsuz deneyimlerin üstesinden gelinmesi gerektiği gerçeğidir. Bu çözüm süreci ile birlikte, tek millet olmasak da “bir millet” haline gelebiliriz.
Son olarak, anayasa değişikliği, seçim ya da ittifak gibi konularda henüz net bir mesaj verilmediğini ancak DEM Parti’nin alanında görüşme ve siyaset işbirliği yapma hakkının olduğunu vurgulamak gerekir.
DEM Parti, demokrasi ve insan hakları konusunu asla ihmal etmeyen bir partidir. Bu nedenle, tüm görüşmeler ve işbirlikleri bu anlayış etrafında şekillenecektir.
Demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti oluşturma sorumluluğumuz gereği, barış yoluyla ilerlemek, geleceğimizi birlikte inşa etmek hepimizin ortak hedefidir. Türkler, Kürtler ve bütün milletimize çağrıda bulunuyorum: Korkmayın, barış içinde ilerleyelim.
Kaybettiğimiz tüm canların anısına sahip çıkarak birlikte kazanalım.
“`
More Stories
Manisa’da Güvenlik Tedbirleri Toplantısı
Gazze’de insanlık dışı abluka
İsrail’den Golan Tepeleri’ndeki Dürzi ve Çerkez topluluklarına 1 milyar dolarlık yatırım paketi